Av. Doç. Dr. Mahmut KAPLAN&Av. Zeynep ZORER KAPLAN
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2024 yılı verilerine baktığımız zaman Cumhuriyet savcılıkları önüne gelen dosyalarda çocuklar tarafından işlenen suçların toplam suçluluk içindeki oranında ciddi bir değişiklik bulunmamaktadır. Bakanlık verilerine göre oranlar şu şekildedir[1]:
| 2015 | 2016 | 2017 | 2018 | 2019 | 2020 | 2021 | 2022 | 2023 | 2024 |
| 4,9 | 4,2 | 3,7 | 3,7 | 4,0 | 3,4 | 3,3 | 3,5 | 3,4 | 3,6 |
2024 yılında karara bağlanan dosya verilerine göre 106723 suça sürüklenen çocuğun işlediği iddia olunan 178498 suça ilişkin karar verildiği görülmektedir. Alman Polisi tarafından hazırlanan suç istatistik raporuna göre[2] 2024 yılında çocuklar ve gençler arasında şiddet suçlarının artış gösterdiği görülmektedir. Buna göre çocukların (0-14 yaş grubu) işlediği şiddet suçlarında %11,3, gençlerin işledikleri suçlarda ise %3,8 oranında artış görülmüştür. Yine rapora göre şiddet suçları bakımından yapılan değerlendirmede çocukların oranı %7, gençlerin oranı da %15,9 seviyesine yükselmiştir. Raporda bu oranın tarihin en yüksek seviyesi olduğu vurgulanmaktadır. Vermiş olduğumuz istatistiklerden de anlaşılacağı üzere çocuklarda ve gençlerde şiddet eğilimi artmaktadır. Bu artış, özellikle kasten öldürme gibi şiddetin en vahim halinin çocuklar tarafından gerçekleştiriliyor olması, çocukların cezalandırılmasına ilişkin düzenlemelerin yeniden tartışılmasına yol açmıştır. Bu noktada yoğunlaşma çocuklar için öngörülen cezaların artırılması üzerine olmuştur. Malum 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinde yaş küçüklüğü düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre suç işleyen çocuğun (Suça Sürüklenen Çocuk-SSÇ) 0-12 yaş grubunda olması halinde cezası sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak bu çocuklar hakkında güvenlik tedbiri uygulanabilir. SSÇ’nin 12-15 yaş aralığında olması hâlinde ikili bir ayrım yapılmak suretiyle sorumluluk belirlenmektedir. Buna göre bu grupta yer alan SSÇ, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmemişse birinci grup çocuklarla aynı kapsamda değerlendirilecek ve sadece çocuklara özgü güvenlik tedbiri uygulanacaktır. Eğer SSÇ’nin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmişse ceza sorumluluğu mevcuttur. Ancak bu çocukların yaşı küçük olduğu için kusur yeteneğinin gelişmemiş olduğu kabul edilmektedir. Nitekim kanun da bu kabul doğrultusunda bu gruptaki SSÇler bakımından ceza sorumluluğunu indirimli olarak öngörmüştür. Düzenlemeye göre bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz. SSÇ’nin 15-18 yaş grubunda olması halinde ise kanun koyucu bir ayrıma gitmeden ceza sorumluluğunu kabul etmiştir. Ancak bu gruptaki SSÇ’lerin yetişkinlere göre kusur yeteneğinin daha az gelişmiş olduğu düşüncesine dayalı olarak yetişkin faillere göre indirimli ceza öngörülmüştür. Nitekim düzelemeye göre fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.
Kanuni düzenlemelere baktığımız zaman çocukların ceza sorumluluğunun bulunmadığını söylemek sadece 0-12 yaş gurubu çocuklar bakımından mümkündür. Zira kanun koyucu 12 yaşını doldurmuş olan çocuklar bakımından 31.maddede ceza sorumluluğunu kabul etmiştir. Fakat çocuk ceza adalet sisteminde çocukların cezalandırılmasından ziyade öncelikle alternatif tedbirlerle ıslahı amaçlandığından kamuoyunda cezasızlık algısı oluşmaktadır. Gerçi cezasızlık algısı son dönem sık sık koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik adı altında getirilen özel af düzenlemeleri nedeniyle tüm ceza adalet sistemi bakımından geçerlidir. Kaldı ki bu durum algı boyutunu da geçmiştir. Diğer bir ifadeyle cezasızlık olgusu ile karşı karşıyayız. Çalışmamızın konusu genel cezasızlık algısından ziyade çocuklara ilişkin cezasızlık algısı olduğu için diğer husustaki tartışma ve eleştirileri başka bir çalışmaya konu etmek üzere kapsam dışında tutuyoruz.
Mukayeseli hukuka baktığımız zaman ilgili düzenlemelerin TCK ile benzer olduğunu görmekteyiz. Örneğin Fransız Ceza Hukukunda 13 yaşını doldurmayan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. 13 yaşını doldurmuş olan çocukların ceza sorumluluğu söz konusudur. Ancak yaş küçüklüğü nedeniyle indirimli ceza uygulanabilmektedir (Fransız Ceza Kanunu m. 122-8)
İtalyan Ceza Kanunu m. 97-98’de yaş küçüklüğü düzenlenmiş ve 97. maddeye göre ceza sorumluluğu 14 yaşını doldurmakla başlar. Buna göre 14 yaşını doldurmamış çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak bu çocukların toplum açısından tehlikeliliği varsa buna ilişkin tedbirler alınır. 14 yaşını doldurmuş ve fakat 18 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ikili ayrım yapılmakta ve buna göre çocuğun ayırt etme gücünün olup olmadığı araştırılmaktadır. Eğer bu gruptaki çocuk ayırt etme gücüne sahip değilse ceza sorumluluğu bulunmamakta ve fakat çocuklara özgü tedbirlere hükmedilmektedir. Çocuğun davranışlarının sonuçlarını anlama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmişse ceza sorumluluğu vardır. Ancak yetişkinlere oranla indirimli cezaya hükmolunmaktadır. 18 yaşını dolduranlar yetişkin olarak kabul edilmekte ve ceza sorumluluğu tamdır.
Alman Ceza Hukukunda da çocuklar açısından yetişkinlere göre farklı düzenlemeye gidildiği görülmektedir. Alman Ceza Kanunu m. 19’da suçu işlediği zaman 14 yaşını doldurmamış çocukların ceza sorumluluğunun bulunmadığı düzenlenmiştir. Tıpkı İtalyan hukukunda olduğu gibi Alman hukukunda da ceza sorumluluğunun başlangıç yaşı 14’tür. Alman hukukunda 14-18 yaş gurubundaki kişiler “genç”, 18 yaşını doldurmuş ve fakat 21 yaşını doldurmamış olanlar ise “genç yetişkin” olarak adlandırılmaktadır. JGG m. 3’e göre 14 yaşını doldurmuş olan genç suç işlediği takdirde ayırt etme yeteneğinin varlığı araştırılmaktadır. Eğer fiilin haksızlığını anlama ve ona göre hareket etme kabiliyeti varsa cezai olarak sorumludur. Genç failin ayırt etme yeteneği gelişmemişse o zaman koruyucu, iyileştirici tedbirler alınmaktadır. Genç yetişkinlerin ise ceza sorumluluğu mevcuttur.
Mukayeseli hukuktan elde ettiğimiz veriler göstermektedir ki mevcut TCK’daki düzenlemeler çocuk suçluluğunda ceza sorumluluğu yaşının daha erken kabul edilmiştir. Benzer şekilde çocuklar için öngörülen cezaların az olmadığını ortaya koymaktadır. Ancak bu durum özellikle şiddete dayalı suçlar söz konusu olduğunda çocukların korunmasının sağlanmamasına yönelik tepki olarak cezaların artırılmasını gündeme getirmiştir. Nitekim konuya ilişkin siyasi yaklaşımların tamamı cezaların artırılmasına yöneliktir. Ancak önemle altını çizmek gerekir ki bir uyuşmazlıkta veya sorunda ilk akla gelenin “ceza hukuku ve cezaların artırılması” olması halinde gerçek sorunlar halının altına süpürülmekte, ilgili sorun çözülmek istenmemektedir. Ceza hukuku uyuşmazlıklarda uygulanacak son çare olmasına rağmen günümüzde ilk akla gelmeye başlaması da bireylerin özgürlüğü açısından endişe vericidir.
Çocuk suçluluğunun nedenlerine inilmeden ve bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik eğitici veya iktisadi tedbirler, bu tedbirleri destekleyen kolluk tedbirleri alınmadan cezaların artırılması sorunun çözümüne katkı sunmayacaktır. Bu sebeple çocuk suçluluğunda ceza miktarlarıyla oynamak yerine anne-babaların geceleri uykusuz kalarak işinden, kariyerinden olma pahasına emek vererek büyüttükleri yavrularının henüz 18 yaşını bile doldurman suç makinasına dönüşmelerini yaratan ortamın yok edilmesi gerekir. Bu da ciddi araştırma ve çalışma gerektirmektedir. İşte bu emeğin verilmesi yerine cezaların artırılıyor olması çocuk suçluluğuyla mücadeleye katkı sunmayacaktır.
Çocuklar doğuştan suçu bilerek doğmamaktadır. Dolayısıyla suçlar öğrenilmektedir. Her ne kadar saldırganlığın bir içgüdü/dürtü olarak insanın doğasında var olduğu kabul edilse de bunun bir başkasına yönlendirilen hareket olarak ortaya çıkması uygun zeminin varlığı halinde mümkündür. İşte bu noktada çocukları suça iten nedenler ile suça zemin hazırlayan ortamların tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması gerekir. Sosyolojik olarak suçu ve suçluyu seven bir toplum olduğumuz gerçeğini de unutmadan saldırganlığın, şiddetin destek görmesinin önüne geçilmelidir. SSÇ’nin işlediği suçtan sonra bunu bir kahramanlık gibi görmesi ve buna ilişkin sosyal medya paylaşımı yapmasının vahameti kadar bu çocukların kahramanlaştırılması ve işledikleri suç nedeniyle övülmesi de vahimdir. Her ne kadar suçu ve suçluyu övme TCK’da suç olarak düzenlenmiş olsa da suç tipi somut tehlike suçu olarak düzenlendiğinden bu tür paylaşımlar ve destek faaliyetleri cezalandırılamamaktadır. Sorunun sadece çocuğun cezalandırılması ile çözülmesi mümkün olmadığından sistemin bir bütün olarak meseleye cevap vermesi gerekir. Aksi halde ceza miktarı üzerinden aranan çözümler eksik veya hatalı sonuçlar verecektir.
[1]https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/7042025092455Adalet_%C4%B0statistikleri_2024%20T%C3%BCrk%C3%A7e_Ingilizce.pdf
[2]https://www.bka.de/DE/AktuelleInformationen/StatistikenLagebilder/PolizeilicheKriminalstatistik/PKS2024/Polizeiliche_Kriminalstatistik_2024/Polizeiliche_Kriminalstatistik_2024_node.html#:~:text=Die%20Gewaltkriminalit%C3%A4t%20ist%20im%20aktuellen,(2023%3A%202.282%20F%C3%A4lle).
Diğerleriyle paylaş:
